Bugünlerde en çok tartışılan konu faiz artsın mı, düşsün mü? Faizin artışı veya azalışına neden olan konulara girmeden önce ekonominin faiz ile olan ilişkisine göz atalım. Sermayenin belli bir sürede kullanımı sonucu ödenen bedele faiz denir. Sermayenin kaynağı tasarruf olduğu için faizler dengeli olduğu zaman yatırımcılar daha uygun koşullarda krediye ulaşabilirler. Çünkü tasarrufa yönelik faizler sermaye birikimini olumlu yönde etkiliyor. Bu nedenle tasarrufların verimli hale gelmesi için yatırımlara dönüştürülmesi gerekiyor. Faiz, tasarruf ve yatırım arasındaki ilişkileri dikkate almadan faiz arttırmak veya azaltmak faiz ile enflasyon arasındaki dengeyi bozarak ekonomik sorunları artırabilir. Bu yönde kredi artış oranları, bütçe verileri, kapasite kullanım oranları, reel sektör güven endeksi ve tüketici güven endeksi ekonomide sorunların devam ettiğini gösteriyor. Diğer yandan enerji fiyatları, gıda fiyatları ve yapılan zamların enflasyon üzerindeki baskıları devam ediyor. Bu nedenle enflasyonu dikkate almadan faizin ölçüsüz düşürülmesi büyümede risk oluşturabilir.
Ekonomik istikrarsızlığın en önemli göstergelerden birisi enflasyondur. Faiz ile ekonomi arasındaki ilişkiyi bu açıdan değerlendirmek lazım. Çünkü sermaye üretimden faiz kadar pay alıyor. Enflasyon fiyatların artışı karşılığında paranın değeri düşmesidir. Bu yönde faiz paranın enflasyon karşısında değer düşmesini durdurduğu ve para piyasasının işleyişinde sermayeye olumlu katkı yaptığı için makro ekonomik dengeyi sağlama açısında önemli faktördür.
Fiyat istikrarı para piyasasının işleyişinde önemli olduğundan Merkez Bankalarının önceliği fiyat istikrarı olmalıdır. Bu bağlamda döviz kuru hareketleri ve kura yönelik düzenlemeler ve fiyat istikrarına yönelik uygulamalar para ve kredi politikasının belirleyicisidir. Ekonomide fiyatlar ve büyümedeki gelişmelerle oluşabilecek enflasyondaki dalgalanmalar belli sürelerle faiz oranlarını değiştirerek kontrol altına alınabilir. Bu açıdan Merkez Bankası makro ekonomik değişkenleri dikkate alarak kısa vadeli faizleri dengelemeye yönelik politikaları izler.
Ekonomimiz iki para biriminin temelinde işlemektedir. Ekonominin işleyişinde birinci derecede geçerli olan para birimi DOLAR’dır. İkincisi ise Türk Lirası’dır. Kur hareketleri dikkate almadan ve bu iki para biriminin faizleri arasında bağ kurmadan faiz oranının belirlenmesi sağlıklı sonuçlar vermiyor. Çünkü para arzının belirlenmesinde ülkemize giren yabancı sermaye de hesaba katılmalıdır. Türk Lirasını sıklaştırıp yabancı paranın ülkeye girişini cazip hale getirmek kısa vadede ekonominin döngüsünü sağlayabilir, ancak orta ve uzun vadede ekonomide tahribat yaratır.
Ekonominin işleyişinde; enflasyon düzeyi, fiyat ile faiz ilişkisine göre değil fiyat ile devalüasyon ilişkisine göre belirlemek gerekiyor. Çünkü faiz enflasyonun nedeni değil enflasyonun sonucudur. Türk Lirası değerlenince cari açık büyümekte ve Türk Lirasını devalüe olmasına zorlamaktadır. Bu durum ise, Türkiye’ de istihdamı yaratacak yatırımları engellemektedir. İşte, Türkiye’de yatırım yapmak isteyenlerin ileriye dönük tereddütleri, faizlerin kontrol altına alınmasını zorlaştıran sıcak para ile büyümeye dayalı enflasyon sorunudur. Peki ne olması gerekiyor? Yatırımcıların ileriyi görüp uzun vadeli karar alabilmeleri için ekonominin fiyat-devalüasyon kıskacından kurtulması lazım. Çünkü son on yılda kur baskısıyla Türk Lirası değerlenmiş ve izlenen ithalata dayalı ekonomik politikalarla cari işlemler hesabı hep açık vermiştir.
Kamu bütçe dengesi ve özel kesim yatırım dengesi açık verdiği zaman dış açıkla dengelenmeye çalışıyor. Yabancı kaynaklarla dengeleme yoluna gidildiği için (dış borç) en ufak risk artışında kur düzeltmesi ortaya çıkıyor, özel sektörün yatırım gücünü olumsuz etkiliyor veya enflasyon ve faiz artıyor. Bu yönde daha fazla risk oluşmaması için sıkı para politikasıyla enflasyonu kontrol altına alabilecek özel kesim tasarruf yatırım dengesi ile kamu kesimi bütçe dengesini dikkate alarak cari açığı minimum seviyeye indirmek gerekiyor. Bu durumu aşağıdaki formül ile açıklanabilir:
Tasarruf(T)-Yatırım(Y)= Cari Denge(CD) , denklemde;
T-Y=0 ise, cari denge sıfır
T>Y ise, cari fazlası var.
T<Y ise cari açık var.
Sıcak para faizden kazanmak için geliyor. Bu nedenle, Türkiye’ye faizin yüksek oluşundan bol miktarda döviz girişi olmuştur. Bu döngüde yatırımcılar reel ekonomiyi büyütecek yatırımları yapamadığından ithalat miktarında artış oluyor ve cari açığı büyütüyor. Dolayısıyla Türk Lirasını sürekli devalüasyon baskısı altında oluşan enflasyon nedeniyle yüksek faize zorluyor. Bu baskı devam ettiği sürece faizin büyük ölçekte aşağıya çekilmesi yabancı para girişini zorlaştırır ve makro ekonomik istikrarı bozar. Yapılması gereken şey katma değeri yüksek olan ekonomiye yönelik politikalarla faizi düşürerek “ sıcak para “ ile büyümeyi sonlandırıp cari açıkla büyüme modelini değiştirmektir.
Sonuç olarak fiyatlar hala dövize endeksli ve carı açıkla büyüyoruz. Artan kurlarla ithal edilen malların satışında fiyatlar ne olacak? Sanayicinin üretimde kullandığı ara malın ithal edilmesinde kurun enflasyona etkisi ne olacak? Kısa vadeli yabacı sermayenin azalması büyümeyi nasıl etkileyecek? Özel sektör yatırımları nasıl arttırabilir? İhracatın büyüme üzerindeki katkısı nasıl arttırılabilir? Bu soruları yanıtlayabilmek için faiz, kur ve enflasyon dengesini sağlayacak katma değeri yüksek ürünlerin ihracatını arttıran ekonomik politikaları geliştirmek zorundayız. Aksi takdirde, ithalata dayalı büyüme ve cari açık riski devam eder.
Yard.Doç.Dr.Fevzi ER
fevzier@duzceakademiksmmm.com