Sosyal demokrasi siyaseti, sosyal devletin ilkelerini hayata geçirilebilmesinin güvencesidir. Çünkü sosyal devlet anlayışında, sosyal demokrasinin temel değerleri olan özgürlük, adalet ve dayanışma kavramları önceliklidir. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde yer bulduğu eğitim, sağlık, üretim ve kaynak dağılımı gibi konuların halkın önceliği olduğu bu siyaset ülkemizde bir türlü uygulamaya konulamamıştır. Sosyal demokrasi hareketleri araştırıldığında sosyal görüşlü liberaller ile sosyal demokratlar bu hareketin tarafları olduğu görülmektedir. Sanayileşmeci bir anlayışla refah toplumu yaratmayı amaçlayan piyasa ekonomisinden yana siyasal bir düşünce sistemi olan bu sistem komünizme ve tüm dikta rejimlere karşıdır.
Çünkü komünizm rejimi amacına ulaşabilmek için insan haklarını ihlal etmede sakınca görmez ve şiddet yanlısıdır. İnsanlar komünizm rejiminin getirdiği baskıcı yönetimin sonuçları gördükçe bu rejim ile demokrasi arasındaki farkı anlamışlar, özellikle Avrupa ülkelerinin insanları demokrasiden yana olmuşlardır. Bu durum, insanlığın geleceği açısından çözümün demokrasi olduğunun anlaşılmasına temel oluşturmuştur. İnsanlığı var eden temel güç konusunda sosyal demokrasi siyasetinin düşüncesi komünizmden farklıdır. Bu yönde sosyal demokrasi siyaseti, insan ve toplum hayatını düzenleyen tüm inançları kabullenirken, komünizm bu duruma karşıtlık içindedir. Komünizmin bu karşıtlığından yararlanıp sosyal demokrasiyi komünizmle karıştıranlar tıpkı Hz. Muhammed’in İslam tebliğinde karşılaştığı gibi sosyal siyaset karşıtı gruplar oluşturup demokrasinin gelişmesini engellemektedirler.
İslami Kaynaklara göre, İslam tebliği demokrasi açısından sosyal adalet, yardımlaşma ve insanlığı yüceltme gibi değerlere sahip yenilikçi ve baskılara karşı savaş açmış bir harekettir. Bu hareketin İlk önderi Hz. Muhammed’in olması ve onun insanlık adına girişimleri bu fikri güçlendirmektedir. Hz. Muhammed’in İslam tebliği sosyal, siyasi, ahlaki ve ekonomik açıdan yenilikler içerdiğinden demokrasinin İslam felsefesi ile çatışmadığı anlaşılmaktadır.
Ancak, bugün demokrasiye karşı çıkanlar olduğu gibi o yıllarda da Hz. Muhammed’in İslam tebliği karşısında Mekke aristokratları tepki göstermişler ve müşriklerle birlikte Hz. Peygambere, biz sana uyarsak makamlarımızı ve sahip olduğumuz tüm değerleri kaybedeceğiz diye isyan etmişlerdir. Bu da gösteriyor ki; İnsanlığın her döneminde çıkar ve menfaat peşinde koşanlar yeniliklere karşı hep tepki göstermişler ve değişimi bir tehdit unsuru olarak görmüşlerdir.
İnsanlık tarihinde her dönemin kendine göre özellikleri vardır. Ancak toplumların var olabilmesi ve varlıklarını devam ettirebilmeleri demokrasiyi geliştirmeleri ölçüsünde güçlenmiş, aksi yöndeki davranışlar toplumu geriye götürmüştür. Günümüzde gelişmiş ülkelerde demokrasi insanların güvencesi iken, ülkemizde demokrasiyi savunanları suçlayıp seçim meydanlarında halka yalan söylemektir.
Cumhuriyet’in değerlerini, demokrasiyi ve özgürlükleri benimsetmeye yönelik fikir projeleri dikkate alındığında, Ülkemizde Atatürkçü diye tanımladığımız bireyler sosyal demokrasiye inananlar diye tanımlamak doğru olur düşüncesindeyim. Fakat halkın bir kesimi, sosyal demokrasiyi ile komünistliği birbirinden ayıramadığı için sosyal demokrasi siyaseti yapanlar komünistler gibi kendilerini gizlemek zorunda kalıyorlar ve sosyal demokrasiyi doğru biçimde anlatamıyorlar. Durum böyle olunca da komünizmden korkan muhafazakar ve yoksul milyonlarca birey din ve inanç sömürüsünü yapan siyasilere veya cemaatlere bağlı hale geliyorlar. Halkın bu tuzaklara düşmemesi için sosyal demokrasi siyasetini yapan sosyal demokratlar, komünizm ile sosyal demokrasinin farklı olduğunu halka sürekli anlatmalıdır. Diğer yandan komünistlerin demokrasi kavramı ile gençleri yanlarına almalarının önlenmesi de her sosyal demokratın görevi olmalıdır. Demokrasinin nimetlerinden yararlanarak ülkenin gelişmesini engelleyen komünizmden ve inanç sömürüsü yapan zihniyetlerden halkı uzak tutmak için sosyal demokrasiyi sahiplenmemiz gerekiyor.
Yard.Doç.Dr. Fevzi Er
fevzier@duzceakademiksmmm.com